Paylaş |
|
Tweet |
Başlığı belirleyen bu soru bir iddiadan çok bir düşünme daveti. Kulakta bıraktığı ilk izlenim size “Bu yeni tür bir kimlik siyaseti” mi dedirtebilir. Ama bir an tüm geleneksel öğrenmeleri, protest duruşunuzu, bireysel kalma çabanızı bir kenara bırakın ve kendinize bir göz atın; sizi siz yapan kültürel, medyatik, toplumsal bilgi kaynaklarınızı gözden geçirin ve sahip olduğunuz tüm birikimin kişisel algoritmalarınızı oluşturduğu gerçeği ile yüzleşin. Burada yer alan “kişisel”liğin bir paradoks olduğu gerçeği dikkatli okuyucuların gözünden kaçmayacaktır. Aynı şekilde bu durumun hepimizi daha az özgün ve daha çok sıradan yaptığı gerçeği ile yüzleşmemiz gerektiği de… Doğrudan ya da dolaylı, biçimsel ya da anlamsal düzeyde olsun, Ankara’nın birçok farklı yoldan zihnimizi meşgul ettiği gündelik süreyi düşünün. İstanbul, İzmir, Antalya, Muğla, Erzurum ya da Edirne… Yaşadığınız şehir neresi olursa olsun, yaşadığınız şehir üzerine Ankara’ya ayırdığınız günlük düşünme zamanını ayırıyor musunuz? Peki zihnimiz Ankara ile bu kadar meşgulken, Ankara’da olup bitenlere bu kadar dahil olmuşken Ankara’nın kimliğimiz üzerindeki etkisini yok sayabilir miyiz?
Konuyu basitleştirmek adına aşağıdaki kelime, kavram ve kısaltmalar ile günlük temasınızı sayısal sıklık açısından sınamanızı öneriyorum.
Başkent, haber, basın, gazetecilik, son dakika, medya, Ankara Masası, özgürlük, siyaset, ekonomi, dolar, enflasyon, AK Parti, MHP, CHP, İyi Parti, Diyanet, Merkez Bankası, RTÜK, TUİK, TBMM, Cumhurbaşkanlığı, Bakanlar Kurulu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu, Meral Akşener, Devlet Bahçeli, Mansur Yavaş – ki Ekrem İmamoğlu denildiğinde de bir şekilde Mansur Yavaş, dolayısıyla Ankara gelir akla.- Melih Gökçek, Beştepe, külliye ve güncel siyasette yer alan daha onlarca başka kelime
Ankara, siyasetin literal sınırları ile de yetinmiyor. Tarihi, dini, kültürel, değerler dünyası ya da eğlence anlayışı ile düşüncelerimiz üzerindeki hatırlatıcı etkisinden ödün vermiyor. Nasıl mı?
Mustafa Kemal Atatürk, Erdal İnönü, Kurtuluş Savaşı, Anıtkabir, Ankara Garı, Atakule, Gençlik Parkı, Kuğulu Park, Tunalı Hilmi, 1 TBMM, 2. TBMM, Kocatepe Camii, Hacı Bektaş-ı Veli Türbesi, Ulus, Sıhhiye, Çankaya, Keçiören ,Polatlı, Kızılcahamam, Çubuk, Pursaklar, Çinçin, Hamamönü, Ankara Kalesi, Ankara Oyun Havaları, Ankara Simidi, Ankara grisi, memur şehri denildiğinde akla ilk gelen oluşu…
Ankaralı Namık, Ankaralı Turgut, Ankaralı Yasemin, Ankaralı Coşkun… Ankara Bebeleri, Angaralı Ankaralı arasında yaptığı kültürel ayrımları, Çankırı Caddesi, Pavyonları
Farkında olmamız gereken gerçek çok açık. Aidiyetlerimiz üzerinde değil belki ama fikirsel bagajımız üzerindeki etkileri açısından hiçbirimiz, Ankara’dan muaf değiliz. Kim olduğumuzu, neyi düşüneceğimizi, neleri/ kimleri sevip, nelerden/kimlerden nefret edeceğimizi, nasıl eğlenip nasıl zaman geçireceğimizi; doğrularımız, vicdanımız, kabullerimiz üzerindeki tesiri, yaşama standardımız üzerindeki etkisi ile Ankara, bizi bizim yapabildiğimizden çok daha fazla etkiliyor olabilir.
Bu enformasyon yükü karşısında bugün sinizmin kendine yeten insanı olmak zor görünüyor. Peki çağın milyonlarca monochopsisinden (bir yere ait olamama duygusuna sahip) biri olmakla kimliğimizi inşa etmeye talip olanlar arasında seçim yapmak zorunda mıyız?
Türkiye’de Herkes Biraz Ankaralı mı?
Belki de bu hazırlıksız olduğumuz bir sorudur. Geri dönüp bu soruyu kendimize tekrar ve tekrar yöneltmeliyiz diye düşünüyorum. Yanıt almak için değil, kendinize yönelik yeni sorular sormak adına mümkün olduğunda çok zaman kazanmak için.
Belki olduğumuzu sandığımız kişi değilizdir. Nereye ait olduğumuz konusunda belki de kendimizden çok da emin olmamalıyız. Tabi kişisel olamayacak kadar genelleyici reçeteler sunan kişisel gelişimin adımlarımıza yön vermeye çalıştığı 21.yy Dünyasında bu sorunun hala bir önemi varsa. Hala akli bir vicdanla ve entelektüel dürüstlükle kendimiz üzerinde düşünmeye ayıracak zamanımız kaldıysa.
Kaynak: Sisifos – Ankara’nın en yeni haber sitesi ANKARA MASASI www.ankaramasasi.com